Kadın | Konular | Kitaplık | İletişim

Ben kızımı hep öpeceğim...

Ben kızımı hep öpeceğim...

Kadın ki kıyısından açılırız kendi hayatımızın derinliklerine: Anamızdır; bir tebessümünde denizlerimizin hepsi mavileşir; bir kaş çatışında içimizin durgun suları köpüklenir. Kadın ki bazı olur kıyısında büyütürüz kendi kıyılarımızın koylarını: Kızımızdır; bir bakışı dağlarımızın karını eritir, bir küsüşü omzumuzda çığlar biriktirir. Kadın ki hayatından açılırız kendi kıvrımlarımızın bilinmezliklerine: Eşimizdir sevgilimizdir. Bir sözü bir ömrü süsler, bir susuşu bin ölümü heceler.
Görüntüyü kurtarabildiğim yerler vardır hayatta... Hiç de eksikliğini çekmem o yerlerin. Verdiğim görüntüler için peşin karşılıklar alırım oralarda. Kolaydır işim; olduğumdan fazlası görünmemde sakınca yoktur oralarda...
Bir kurgusu vardır oradaki varlığımın; beni bana bırakmaz o kurgu. Görüntümü kodlayan kanallara kalıplara akıtıveririm kendimi, o kadar.

Sahnede her seyirciye nazik görünebilirim. Tezgâhın ardında her müşteriye incelikler gösterebilirim. Sokakta kibarlığımı üzerime alıp şal gibi dolaştırabilirim. Kalabalıkta beyefendi gibi yürüyebilir; kabalığımı gizleyebilirim. Sahne de, tezgâh da, sokak da, kalabalık da, kamera önü de, mikrofon arkası da, hatta bu yazının yazarı olmak da sınırlı bir zaman ister; tanımlanmış bir rolü oynamayı gerektirir. Yeterince dişimi sıkarsam, kâfi miktarda duygusal donanımı yedeklersem, “kurtarırım”.

Kadın karşısında duruşumuz, seçilmiş tanımlanmış kodlanmış değildir. Meselâ, anamızı herkesten önce ve beride yanımızda bulduk. Mesaimizin bir sınırı olmadı; en çıplak halimizle rahminden sıcaklık devşirdik. Annemize muhatap oluşumuzun tanımlanmış bir biçimi olmadı. En ayıplı hallerimizle, en kusurlu yanlarımızla kucağına attık kendimizi... Bu yüzden, “görüntüyü kurtaramam” annemin yanında... Başkalarından sakladıklarımla yonttuğum, kimselerin bilmedikleriyle biçimlendirdiğim o muhayyel heykelimi koyuversem önüne, şöyle bir gülüp iade eder bana. Beni ayıplarımdan ayıkladığı günlerin şefkatiyle sarar da yüzüme vurmaz sahteliğimi. Ne etsem, olduğumdan fazlasıyla görünemem ona. Hayran olan da, haset eden de çıkmazdı, anamın bildiği gibi bilselerdi beni...

Kızım, en olmaz anda elimi tutup çekiştirecek olursa, görüntüyü kurtarma hesaplarım tutmazdı. İçin için yalvaran gözleri, beni bütün kalıplardan soyuveren sonsuz derinlikteki bakışı, sahte güneşlerimi uzaklara savurur, cılız kandillerimin hepsini söndürür. Avuçlarıma küçük gelen ama ruhumu doldurup taşıran o minik elin sıcaklığı beni sahte görüntülerimin arkasından iteler. Yanağını yıkayan duru gözyaşları kendimce öncelediklerimi sonraya bırakır; sel olup beni kendimi beğendirdiğim aynalardan sürer. Bakın, nasıl da, ben bana kalıyorum kızımın gözlerinde... Tutunacağım hiçbir gerekçe geçerli olmuyor, saklanacağım karaltıların hepsi yok oluyor. Işıkların hepsi üzerimde oluyor o bana bakınca. Göründüğüm hâli, olduğum hâlden ayıracak mesafeler eriyor. Politikalarımın hepsini düşürüveriyor kızım yüzümden.

Eşim sevgilim karşısında nasılım acep? Tahmin edersiniz ki; ona sunacağım bir görüntü yok yedeğimde... Olduğum gibi görünmekten başka seçeneğim yok. Kadınımın karşısında, beni benden başkası fazlası gösteren görüntülerin hepsi düşer omzumdan. Kadınım benim elbisemdir; elbisemin içinde ayıplarımla dolaşıyorum. Gıybet için ağızlar yorulmazdı, karımın bildiği gibi bilseler beni...

Sahicilik sınavımızı kadın üzerinden veriyoruz. Kadına tavrımız üzerinden netleşiyor sahihliğimiz. Başkalarının kolay elde edilebilir beğenileri üzerinde yükselttiğimiz o muhayyel heykelimiz, kızımızın, anamızın, sevgili eşimizin dizi dibinde tuz buz oluyor.

Şimdi o cam parçalarını alıp elimize, kalbimizi kanata kanata, olduğumuz hâli aramaya çıkmanın zamanı. Farkında mıyız? Görüntümüzü geçirip kendimizin yerine, kendi kendimizin kalpazanı olmak üzereyiz. Geçmez akçeler kesip biçiyoruz endamımızdan.

Hayır; hayır! Sahnede göründüğü gibi değildir adam. Ekranda adam gibi durduğu kadar değildir. Yazdığıyla adam değildir. Adamlığı söylediklerinin boyunda değildir. Cübbenin altında taş gibi duruyor değildir adam. Kızını her yaşta öpebilecek bir kurgusuzluk içinde, karısına her daim mahçup olabilecek bir savunmasızlık içinde, her gün ana tesellisine muhtaç bir kıyısızlık içinde titremektedir adam.

Cılız kandiller gibi…

Kendi ışığına razı; kendi ışığına razı olana razı…

Şimdi, ister üfleyip söndür; ister al eline yeniden uyandır.


Kategoriler

- evlilik - Saglik - çocuk - Cocuk Psikolojisi - Duygu ve Düsünce Yazilari - kadın - sağlık - Bebek ve Cocuk Sagligi - SEVGİ - Rasûlüllah - aile - mutluluk - Cocuk Gelisimi - anne - Sevgi - Diyet - çocuk gelişimi - Dekorasyon - Gebelik - hastalik - bebek - diyet - Hastaliklar - evlilik - kanser - Şifalı Bitkiler - erkek - cocuk egitimi - çocuk hastalıkları - Cilt Bakimi - Aşk - Gülay Atasoy - güzellik - Güzellik - Peygamber - kalp - baba - beslenme - hayat - aşk - Kadin Hastaliklari - Mutfak - müslüman - Islam ve Kadin - Senai Demirci - Şiir - tedavi - Alternatif Tib - Mehtap Kayaoğlu - dua

MollaCami.Com