Kadın | Konular | Kitaplık | İletişim

Çılgınca İsteyenler

İsteklerinize ulaşmak istiyorsanız, yarım kalple, tereddüt içerisinde "Acaba istesem mi?" anlayışı içerisinde olmayacaksınız. Güvenle ve çılgınca isteyeceksiniz.

Değerli bir okuyucumuz, isterken aç gözlü ve hırslı olmaktan korktuğunu dile getirmiş ve öğrendiği bir hikâyenin zihnini karıştırdığını yazmıştı:
Hikâyeye göre, büyük bir sultanın huzuruna iki adam çıkıyor. Bunlardan biri çok şey istediği için, en yüksek koltuğa oturmak istiyor. Diğer mütevazı adam, kenarda bir köşe bulup oturuyor. Sultanın huzuruna kabul edilmeyi bile, en büyük lütuf olarak değerlendiriyor.
Büyük sultan, çok şey isteyen adamın aç gözlülüğünden hoşlanmadığı için, onu kovuyor; diğerini ise en güzel yere oturtuyor.
Şöyle soruyor okuyucumuz: Acaba biz Yaratıcıdan çok isterken, hikâyedeki yüksek koltuğa oturmak isteyen hırslı adamın ! konumuna düşmeyecek miyiz?
Gerçekte, yüksek koltuğa göz diken adamın tutumunun, kastettiğimiz istemekle hiç ilgisi yok. Aksine, kıskançlıkla, bencillikle, tembellikle, gururla ve hırsla ilgisi var. İki türlü istemek vardır: Birisinde yalnızca kendiniz için istersiniz; başkasına verilmeşini kıskanırsınız. Aldığınızda dağıtmayacaksınız ve kendi nefsinize mal edeceksiniz. Böylesi istekler, ancak ihtiraslı kalplerin eseri olabilir.
Diğer istemekse, şükürle, memnuniyetle yoğrulmuştur. Verenin kim olduğunu bilir, herkesin de elde etmesini ister. İstemesi, sadece kendi nefsi için değildir. Bilgiyi, öğrenmek kadar, öğretmek için ister. Zenginliği, yaşamak kadar, dağıtmak için diler. Mutluluğu, mutlu olmak kadar, mutlu etmek için arzular. Büyük istek evrensel istektir. Evrensel isteğin çılgınca ve sınırsızca yapılması, insanın şanına çok lâyıktır.
Bedeni bir mikroba yenilecek kadar güçsüz insan... Kalbi, ruhu, küçücük bir saygısızlıkla ezilecek zayıflıkta yaratılan insan, Evrenin Sahibine dayanmaktan başka hangi yolla teselli bulabilir? Sözünü ettiğimiz çılgınca dua, hikâyedeki öyle bir evlâdın haline benzer ki, o evlât şöyle düşünür:
"Sevgili annemiz ve babamız, bizim için inanılmaz fedakârlıklara katlanıyorlar. Bizim eğitimimiz için her türlü fedakârlığı göğüslüyorlar. İçlerinden ve kalplerinden bizim iyiliğimiz için cömertçe dua ediyorlar ve başarımızla onur duyuyorlar.
Biz neden annemize ve babamıza daha lâyık birer evlât olmaya çalışmayalım? Neden zekâmızı ve yeteneklerimizi geliştirmeye adanmayalım? Neden zenginleşip annemiz ve babamız adına muhtaç insanların yardımına koşmayalım? Neden onurumuzu yükseltmek suretiyle, anne ve babamızın öldükten sonra da ! onurlarını ve namlarını yükseltmeye çırpınmayalım?"
Bu örnekteki benzetmelerin penceresinden bakalım:
Evrenin Hâkiminin, en güzel ve en hassas yarattığı insan için dünyaya serptiği ikramlar az mıdır? Yaratıcımız, kendi sanat eseri olan insanın iyiliğini, anne babanın evlâdı için istemesinden az mı istiyor? İnsan daha bilgili ve ahlâklı olsa, İlâhî sanatın parlaklığını ilan etmeyecek midir? İnsan meşru kazançlar elde edip fakirlerin yardımına koşsa, bu Evrenin Sahibinin sevgisinin yayılmasına katkı sağlamayacak mıdır?
Eğer Evrenin Sahibi çok ve çeşitli vermek istemese, neden bu denli çok ve çeşitli yaratır? Neden yiyeceklerin bin bir çeşidine insanı bıktırmayacak ayrı renk, ayrı koku ve ayrı tat katar? Neden her birini mevsimlere bölüştürür?
Neden baharı da güzel, yazı da zevkli, kışı da, sonbaharı da heyecan verici güzelliklerle donatır? Neden Onun yarattığı yağmur da güzeldir; kar da heyecan vericidir, rüzgâr da coşturucudur? Neden Onun bulutlarına bakmaktan, semasını seyretmekten, denizine dokunmaktan, yıldızlarına yönelmekten mutluluk duyarsınız? Neden uyumak da güzeldir, uyanmak da? Yorulmak da zevk verir, dinlenmek de; açlık da keyiflidir, tokluk da? Neden gören kalpler için, her detay ayrı bir güzellikle donatılmıştır?
Çünkü O, vermek istiyor. Çünkü O, yeryüzüne cömertliğinin sınırsızlığını anlayabilecek insanlar göndermiştir. Çünkü O evreni, vermek için ve ne kadar bağışlayıcı olduğunu göstermek için yaratmıştır.
O zaman, çılgınlar gibi iste. Bunaldığında önce Ondan istemek aklına gelsin. Sevincini paylaşman gerektiğinde önce Ona koş. Sana çamurdan çıkarıp kabuğuyla paketleyerek sunduğu bir elmayı ısırırken, elindekinin Onun hediyesi olduğunu fark et. Bir damla balı sana sunabilmek uğrunda, binlerce çiçeğin peşinde ölümü göze alan kahraman arıları da hatırla. O zaman neden çok istemen gerektiğini hissedeceksin....
Dr.Muhammed Bozdağ


Kategoriler

- evlilik - Saglik - çocuk - Cocuk Psikolojisi - Duygu ve Düsünce Yazilari - kadın - sağlık - Bebek ve Cocuk Sagligi - SEVGİ - Rasûlüllah - aile - mutluluk - Cocuk Gelisimi - anne - Sevgi - Diyet - çocuk gelişimi - Dekorasyon - Gebelik - hastalik - bebek - diyet - Hastaliklar - evlilik - kanser - Şifalı Bitkiler - erkek - cocuk egitimi - çocuk hastalıkları - Cilt Bakimi - Aşk - Gülay Atasoy - güzellik - Güzellik - Peygamber - kalp - baba - beslenme - hayat - aşk - Kadin Hastaliklari - Mutfak - müslüman - Islam ve Kadin - Senai Demirci - Şiir - tedavi - Alternatif Tib - Mehtap Kayaoğlu - dua

MollaCami.Com