Kadın | Konular | Kitaplık | İletişim

Aşkın tarifi

Anlatımlar da değişmedi

“Aşk kaydında olan kişi
ğişse de duygu hiçBaş kaydında değildir”
(Mevlana)


Yani aşk; bir kapı, bir koridor, bir yastık kadar basit bir şey değildir. Sadece bir “şey” değildir. Yanmayan kalorifere kızan, radyo kanalı ararken bile sabırlı olamayan, bir market kuyruğunda öne geçme planları yapan kişi, beşinci viteste iki yüz yapıp uzaklaşıyor demektir aşktan.

“Aşk mıdır can u dil mülkünü yağma eyleyen
Aşk mıdır sinem içre gelip ca eyleyen
Aşk mıdır boynuma takıp bela zincirini
Gezdirip mecnunleyin âlemde rüsva eyleyen”
(Muhubbi)

Yani aşk sabah evden çıkarken sırtınıza geçirdiğiniz gri bir ceket gibi kolayca çıkarılıp fırlatılmaz. Anneniz gibi siz nazlanınca müsamaha gösterip nazınızı çekmez. Bir kasetin A–1 şarkısı gibi dinleyip ağladıktan sonra “stop” düğmesine basılıp durdurulmaz aşk. Aşk hep başa sarar kendini. Saçları iki belik değildir aşkın; alabildiğine uzun ve dağınıktır ve tarak geçmeyecek kadar da gürdür. Okşamaya gelmez, dolaşıklığı açılsın istemez, pasaklı bir kız çocuğu gibi ayaklarınızın altında gezinir durur. Bir çubuk makarnayı bile çatalına dolayamayan biri onun saçlarını taramaya nasıl talip olabilir?

“Bir katreyim ama yine Ummanlara doymam
Topraklara, yapraklara, insanlara doymam
Hem ateşlere, hem nura hem zindanlara doymam
Ağlat beni inlet beni ta haşre kadar yak”
(Yaman Dede)

Yani sabah kalkınca dudağınızdan dökülen bir mırıldanmayı istemez o, senfoniler ister, ağıtlara karışıp tellere dolanmak ve her ağızdan duyulmak ister. Mp3 ler gibi tek dokunuşla içini dökmez o.
Kendini bir yüzle gizler. Duraktaki, pazardaki, okuldaki çoğu yüz aşkı maskeler. O maskeler ki; ya bir otobüsün en arka koltuğunda yahut bir yağmurun ıslattığı kaldırımda, bir çiçek tomurcuğunda, bir şiirin en içli mısrasında düşüverir. Ama bir okulun kapısında peruklar düşerken, ağzı salyalı bir öğretim görevlisinin yüzü asla ona perde değildir.

“Aşk bir şuledir ki, parlayınca maşuktan başkasını yakar mahveder” (M.İkbal)

Yani bir elektrik düğmesine dokunmak kadar basitçe yanmaz aşkın ışığı. Aşk elindeki ampule senin duy olmanı bekler. Elektriğe sen çarpılacaksın ki o ışıldayacak. Jelâtin parlaklığı ile kandıramazsın onu, aşk yansımayı sevmez.

“Ateşi hicrinle can durmaz figana başlar
Kaynayıp akar ol ateşle gözümden yaşlar
Ateşim yaşım iniltim can içinde gizlidir
Zahirimde yok içimde hasıl oldu yaşlar”

Pimi çekilmiş, ya da patlaması “an”a kurulmuş bir bomba taşır kalbinin üstünde her aşık. Kirk-box ringine çıkmış bir cin ali cesaretine bürünmüştür ve yenileceğini bile bile hüzün ve eleme karşı tekmeler savurur. Her gece ayrılık acısı ile solup buruşmuş yüz, her yeni güne çikolata yiyip mutluluk hormonu salgılayan bir obez gibi sırıtarak başlar.

“Cihanı hiçe satmaktır adı aşk
Dökülüp varlığa gitmektir adı aşk
Bela yağmur gibi gökten yağarsa
Başını ana tutmaktır adı aşk”
(Eşrofoğlu Rumi)

Yani aşk; sabaha kadar testere ile ikiye bölünür, akşama kadar sabır dikişleri ile yeniler kendini. Düz yolları, düz çizgileri sakin nehirleri sevmez hep türbülanslı uçuşlar ister. Boşluğa düşer, kâh boşluk ona düşer.
Siyah giymeye, intihar etmeye meyilli gibi durur aşk. Onu bu eğilimden kurtarıp beyaza boyamak ve ebedi bir hayatı muştulamak senin aşkı layık olan yere kaldırmanla mümkündür. En son ne zaman baktın gökyüzüne? Hatırlamıyorsan senin kalbin aşkın çekiminden sıyrılıp bu dünyanın çekimine yenilmiş demektir.

“Aşk imiş ışık veren âşıklara
Aşk imiş ateş veren yanıklara
Aşk imiş derde bırakan âdemi
Aşk imiş deva veren âşıklara”

Yani aşk ten kafesini mesken edinen iyi huylu bir misafirken ve soylu bir efendi ona hükmederken, ifşa edilip dökülünce dudaktan, aşkın şaklabanı olur aşık ve efendilikten soyunur, kırılıp dökülür cennetteki yerinden. Bir “dalga geçme aparatı” haline gelir ve günaha yürüyen dalları budanmazsa, bir gözaltı torbası, bir kutu antideprasan ilacı olarak sana geri döner.

“Aşk ki kalbe gıdadır. Ne yenir ne yutulur. Bir demir leblebidir çiğneyebilene aşk olsun” (Şinasi)

Yani efendim aşk kemirir durur insanın içini. İki lokma ekmek yenince bastırılmaz, bir bardak su içince söndürülmez. Üç dört eki olan bir gazete gibi her sabah eşiğinizde beliriverir.
__________________


Kategoriler

- evlilik - Saglik - çocuk - Cocuk Psikolojisi - Duygu ve Düsünce Yazilari - kadın - sağlık - Bebek ve Cocuk Sagligi - SEVGİ - Rasûlüllah - aile - mutluluk - Cocuk Gelisimi - anne - Sevgi - Diyet - çocuk gelişimi - Dekorasyon - Gebelik - hastalik - bebek - diyet - Hastaliklar - evlilik - kanser - Şifalı Bitkiler - erkek - cocuk egitimi - çocuk hastalıkları - Cilt Bakimi - Aşk - Gülay Atasoy - güzellik - Güzellik - Peygamber - kalp - baba - beslenme - hayat - aşk - Kadin Hastaliklari - Mutfak - müslüman - Islam ve Kadin - Senai Demirci - Şiir - tedavi - Alternatif Tib - Mehtap Kayaoğlu - dua

MollaCami.Com