Kadın | Konular | Kitaplık | İletişim
İçimizdeki kadın
İçimizdeki kadın
Siyaseti ve hukuku meşgul eden 'kadın' konusu, ne garip değil mi "içimizdeki kadın"ı rencide etmekle
kalmıyor sadece, "içimizdeki insan"ı da rencide ediyor.
Tamıtamına böyle. Yaşanılan şiddet, gerçekte dili/dilimizi rencide ediyor çünkü. Hem lisanımızı, hem gönlümüzü.
İçimizdeki kadın?
Onunla nadiren konuşuruz. Yazık ki çok az da tanırız onu. İçimizdeki kadınla, yani içimizdeki insanın "bir yönü"yle.
O kadınla, kendisine benzetebildiklerimiz aracılığıyla tanışıyor olmamız ne acı! Benzerlerinden, çağrıştırdıklarından,
yakın düştüklerinden hareketle "kendi kadınımız" hakkında bir tasavvura ulaşmak, gaflet'ten ziyade hamakat'la
tanımlanmayı hakediyor bu yüzden.
Erkeklerin veya kadınların içindeki kadın, kimsenin şüphesi olmasın ki o erkeklerin veya kadınların hayatları boyunca
en az tanıdıkları kadındır. "En az tanıdıkları kadın", yani kendisiyle en az konuştukları kadın...
Kadın hakkında konuşan herkes, "kendi kadını"nı, "içindeki kadın"ı konuşur aslında. "İçindeki kadın"dan gayrı
kadınları o kadını tanıdığı kadarıyla tanır, tanıyabilir insan. Öyle ki "içindeki kadın"ın karşıtlarını beğenmez,
onlardan hoşlanmaz, beğendiği, hoşlandığı, sevdiği kadın aslâ karşısındaki kadın değildir; içindeki kadındır.
"Kendi kadını"na, "içindeki kadın"a benzediği, benzetebildiği ölçüde, kişi, karşısındaki kadını beğenebilir/sevebilir.
Benzemediği, benzetemediği ölçüde, o kadın hep uzaklarda bir yerde durur, ona yabancılaşır. Kadın gibi bile
görünmez. Mahluktur. Hepsi o kadar!
* * *
Kadın-erkek ilişkilerinin sürekliliği sorununu açıklama gücüne sahip geçerli bir teori vardır: tencere-kapak teorisi.
Her daim tencere yuvarlanır ve kapağını bulur. Kapağını bulmuş hiç bir tencerenin şikayete hakkı yoktur,
olmamalıdır. Bulduğu kapak, ne surette olursa olsun, muhakkak kendi kapağıdır.
Tencere-kapak ilişkisinde "yanlış kapak" yoktur.
Kapak sonradan bol veya dar gelebilir. Doğaldır. Lâkin bu, mutlak anlamda o kapağın "yanlış kapak" olduğunu göstermez.
Görünen bir tek şudur: O kapak o zaman uygun kapak imiş.
Peki şimdi? İşte sorun da 'şimdi'de. Demek ki zaman geçince tencere büyümüş veya büzülmüş olmalı ki artık kapak
uymaz olmuş ve tencere kapak arasında oran-orantı sorunu ortaya çıkmış.
Şikayet edenler, kendi kadınlarını veya erkeklerini, yani içlerindeki kadını ve erkeği tanımayanlardır.
* * *
"İçindeki insana"a sevgisi/saygısı kadarıyla kişi muhataplarına sevgi/saygı duyar.
Kadın tasavvurumuz, içimizdeki kadının kalitesinin, yani niteliklerinin yansımasıdır. "İdeal kadın", söylemek
zorundayım, "içimizdeki kadın"dır sadece. "İçimizdeki erkek" de öyle. Karşılaştıklarımız, içimizdekinin bir
benzeridir; az veya çok, bir benzeri.
Her erkeğin içinde bir erkek ve bir kadın vardır. (Jung'un adlandırmasıyla: bir "anima"sı ve bir "animus"u.)
İçimizdeki kadının ve erkeğin şekillenmesinde anne ve babalarımızın ne çok katkısı vardır, bir bilseniz. Sırf bu
yüzden erkeklerin çoğu kadınlarında 'şefkat' ararlar, aralarında çok büyük yaş farkı olsa bile, genç eşlerini
'şefkatli' görmek isterler. Kadınlarsa erkeklerinde her hâlukârda güvenilir olma vasfı ararlar. Zira her ne pahasına
olursa olsun bir kadın erkeğine güvenmek ister.
Erkek peşinen güvenir. Güvenince de kıskanmaz. Kadınsa içgüdüsel olarak kıskanır. Çünkü içgüdüsel olarak
güvenemez. Önce kıskanır, kıskançlığı boşa çıktıkça biraz güvenir. Erkekse önce güvenir, güveninde küçük
bir sarsılma meydana gelirse, kuşkulanır, kuşkulanırsa kıskanır. Kadının erkeğinde güven, erkeğinse kadınında
şefkat aramasının bir sebebi de budur.
Kıskançlık güven yoksunluğunun ifadesidir. Herkes yoksun olduğunu, eksik bulduğunu tamamlamak ister.
* * *
İçimizdeki kadın, içimizdeki erkeğe yaraşır niteliktedir. İkisi de birer idealdir, öyle de olmak zorundadırlar.
Çünkü onlar biraz da anne ve babalarımızı göre göre, onları hissede hissede, kendileriyle çatışa çatışa oluşurlar.
Gerçekten/gerçeğimizden türeyen bu hayâlleri yeniden gerçek yapmak istediğimizdeyse trajedimiz başlar.
Zira gerçekleri hayâlleştirmek kolaydır ama hayâlleri gerçekleştirmek çok zordur.
Ey talib, bana, boşuna dışındaki kadından veya erkekten şikayet etme! İçindeki kadına veya erkeğe ne kadar
emek verdin, sen asıl onu söyle!
Dücane Cündioğlu