Kadın | Konular | Kitaplık | İletişim

Kafamızı kırmadan gözümüzdeki kara gözlükleri çıkaralım mı?

Eşimin bir melek olmasını istiyorum

"Eşim çok iyi bir insan. Ah! Şu huyu da olmasa bir melek. Amaa! O huyu beni deli ediyor." diye sızlanır kimi eşler.Eşlerinin bütün güzel hasletlerini o tek huyun arkasına hapsederler.

Beyaz sayfaya değil, üzerindeki siyah noktaya dikkat kesilirler. Dikeni görür, arasındaki gülü görmezler. Bülbülün sesine kulak tıkar, karganın "gak gak"larına bayılırlar.

Elmaslarla süslenmiş elbise giyen eşinin elbisesini takdir edip, "Ne kadar güzel, sana da çok yakışmış" demek yerine "Neden bunun bir taşı eksik?" derler.

Tıpkı bir efendinin, minarenin merdivenlerinden ta başına kadar çıkarıp, her basamakta bir hediye takdim ettiği fakir bir adamın, son basamağa geldiğinde teşekkür etmek yerine "Bu minare neden diğer minare gibi yüksek değil?" diyerek nankörlük ettiği gibi; "Neden benim eşim filan gibi değil?" diye sızlanırlar.

Eşini, dokuz güzel ahlakı varken bir kötü huyundan dolayı şikayet etmek; dokuz masumun bulunduğu bir gemi veya evi içinde bulunan bir cani yüzünden gemiyi batırmak ve evi harap etmek gibidir.

Şayet eşlerden birisinin hoş olmayan bir huyu varsa diğer eş, onun o huyunu, baskıyla ve eşi aşağılayarak değil, hoşgörüyle değiştirmeye çalışmalıdır.

Fena bir adama; "iyisin iyisin" desen, iyileşmesi ve iyi bir adama "fenasın fenasın" desen, fenalaşması herkesçe bilinen bir gerçektir.

Güzellikleri takdir etmek, kötülükleri hoşgörüyle gizlemek erdemli insanların kârıdır.

Güllerin Efendisi, hayvan leşinin yanından geçerken "aman ne fena kokuyor" diyenlere "ne kadar güzel dişleri var" diyerek, fenalık içerisinde bile bir güzellik bulunacağı dersini vermiştir.

Güzel huylu bir adamın güzel huylu olan eşine kötü bir huyundan dolayı kızıp darılmamasını, "eğer onun bir huyundan hoşlanmazsa öbür huylarından memnun" olabileceğini öğütlemiştir.

Adamın biri güneş gözlüğünü gece bile gözünden çıkarmıyormuş. Gündüzleri her yeri sisli, geceyse zifîri karanlık görüyormuş.

Sürekli eşine "Neden her yer karanlık?" diye de sorduğunda eşi:

"Her yer aydınlık ama senin gözündeki kara gözlükler etrafı karanlık gösteriyor. O gözlüğü çıkar bak etrafın beyazlığını göreceksin." dediği halde adam, inat edip çıkarmıyormuş.

Bir gün beş gün en sonunda bir gün düşüp kafasını kırmış. Tabii bu arada gözlükler de parçalanmış. O zaman:

"Ohh! Be dünya varmış. Gerçekten her şey ne kadar güzel. Güneş pırıl pırıl, çayır çimen yemyeşil. Çiçekler, rengarenk." diye haykırarak kafasının acısını bile unutmuş.

Bu adam gibi bedbin olanlar, hayatı ve eşlerini hep siyah camlar arkasından seyreder. O zaman da eşlerinin güzel ahlakını bile kötü görürler.

Ta ki başlarını duvara çarptıkları zaman akılları başlarına gelerek: "Meğer hayatta neler varmış ben ne kadar basit şeylere takılıyormuşum?" deyiverirler.

Ne dersiniz düşüp kafamızı kırmadan gözümüzdeki kara gözlükleri çıkaralım mı?

"Büyüklük lâzım ise herkese hürmet et. Kimseyi kendi nefsinden fena görme, büyükler böyle yapar." diyen zatın sözlerini kulağımıza küpe yapalım mı?

Gülay Atasoy


Kategoriler

- evlilik - Saglik - çocuk - Cocuk Psikolojisi - Duygu ve Düsünce Yazilari - kadın - sağlık - Bebek ve Cocuk Sagligi - SEVGİ - Rasûlüllah - aile - mutluluk - Cocuk Gelisimi - anne - Sevgi - Diyet - çocuk gelişimi - Dekorasyon - Gebelik - hastalik - bebek - diyet - Hastaliklar - evlilik - kanser - Şifalı Bitkiler - erkek - cocuk egitimi - çocuk hastalıkları - Cilt Bakimi - Aşk - Gülay Atasoy - güzellik - Güzellik - Peygamber - kalp - baba - beslenme - hayat - aşk - Kadin Hastaliklari - Mutfak - müslüman - Islam ve Kadin - Senai Demirci - Şiir - tedavi - Alternatif Tib - Mehtap Kayaoğlu - dua

MollaCami.Com