Kadın | Konular | Kitaplık | İletişim
Sadece aşk yetmez!!!
Aşktan o kadar çok söz edilir oldu ki, başka duygulara köreldik gibi. Aşkın her şeyi halledeceğine o kadar ikna olduk ki, başkasını aramaz olduk gibi.
En azından bu defalık, aşktan neyi anladığımızı bir tarafa bırakalım, aşk ile hissettiğimiz üzerinden gidelim. Elinizi kalbinizin üzerinde tutarak okuyun şimdi söyleyeceklerimi; çünkü söyleyeceklerim aşka karşı ama aşkın tek başına yetmeyeceğine dair şeyler. Bana göre, aşk anlıktır; sırf aşk üzerine kurulan ilişki uzun zamanların yıpratmasına dayanamayabilir. Aşk kararsızdır; küçük bir sebeple alevlendiği gibi küçük bir bahaneyle de sönebilir. Aşk dışlayıcı olabilir; birine olan aşkınız diğerlerini gözden düşürebilir, başkalarını kötü ve çirkin görmenize neden olabilir. Uzun, kararlı ve ölçülü bir ilişki (elbette evliliği kastediyorum) için, aşkın yanı sıra başka bağların da kurulması gerekir ya da aşkın bunları üretmesine izin verilmesi gerekir.
Evlilik çok ateşli bir aşkın sonucu olabilir; ama sadece aşka bağlı kalırsa, aşkın uğradığı bütün kırılganlıklara maruz kalır, aşk zaman içinde ölebilir. Diğer taraftan ateşli bir aşk ile başlamayan bir evlilik de, evlilik içinde gelişen şefkat, iyilik, lûtuf, paylaşım gibi duygularla aşkın inşasına vesile olabilir. (Bu yüzden 'evlilik aşkı öldürüyor' sözünü yerinde bulmuyorum; ama 'evliler aşkı öldürebilir', evliler sadece aşka güvenerek aşkı da evliliği de öldürebilirler.)
Yusuf Kıssası'nı yorumlayan Said Nursî, Yakup (as) ile Züleyha'yı kıyaslarken, şefkatin aşktan üstün, kalıcı ve üretici olduğunu işaretler. Züleyha'da Yusuf'a (as) karşı sadece aşk vardır; ama şefkat ve iyilik etmez ona. Züleyha'da olmayan Yakup'ta (as) vardır ve kıssanın ana teması Yusuf–Züleyha hattında değil de, Yusuf–Yakup hattında gerçekleşir. Şimdi bize düşen de Züleyha'nın aşkının yanına Yakup'un şefkatini de eklemek ve bu şefkatin kanatları altında, almaya değil vermeye odaklı; ummaya değil sevindirmeye odaklı; mutluluk beklemeye değil mutlu etmeye odaklı bir uzun bir evlilik kıssasının kahramanları olmaktır.
Bu vesileyle, Kur'ân'ın birçok ayetinde tekrar tekrar hatırlatılan "iyilik etmemiz gerekenler"in aslında eşimizi de temsil edebileceğine sözü getirmek istiyorum. Meselâ, Nisâ Sûresi'nin 36. ayetinde, "ihsanda bulunmamız", "yardım etmemiz" gerekenler şöylece sıralanır: Anne/baba, yetim/öksüzler, muhtaç/fukara, komşu, arkadaş, yolcular, kimsesizler. Hiç olmazsa bu ayet/ler hatırına, eşimizi sadece aşk beklediğimiz biri olarak değil, iyilik etmemiz, şefkat göstermemiz gereken biri olarak görebiliriz. Çünkü eşimiz, öncelikle kendi çocuklarımız için "anne" ya da "baba"dır; "anne–baba" olarak listenin başında iyilik edilmeyi hak ediyor olmalı. Eşimiz "yetim" ve "öksüz"dür de, çünkü kendi anne–babasını terk ederek evimize gelmiştir; onlardan ayrı kalmaya razı olmuştur; hiç olmazsa bir yetim ve öksüz olarak şefkat edelim ona. Eşimiz "muhtaç" ve "fukara"dır; başka herkesi ve her şeyi terk ederek seçmiştir bizi; evlenerek tercihlerini binden bire indirmiştir; bire razı olmuştur. Eşiniz "komşu"nuz olarak da iyiliği hak eder, çünkü her sıkıntınızda yanı başınızda, her mutluluğunuzda elinizin altındadır. Eşinizin "arkadaş"ınız olduğu ise zaten ortada; arkadaşınıza ihsan ve lütufta bulunmaktan kaçınmazsınız herhalde. "Yolcu"dur da eşiniz; çünkü sizin için düştü bu yollara, hayatın bütün engebelerini sizinle adımlamaya niyetlendi, ne olursa olsun yoldan ayrılmamaya karar verdi; bu yolcuyu güzellikle ağırlamanız, gönlünü hoş tutmanız gerekmez mi? Eşiniz "kimsesiz"dir, sizden başkası yoktur hayatında, size razı olmuştur, mutluluğu sizden ummaktadır, iyiliği sizden beklemektedir, sizin bakışınıza açtır, sizin lütfunuza muhtaçtır.
Aşkın yanına iyilikleri de eklemek için işte size yedi ayrı kudsî gerekçe. Hem Züleyha kadar âşık hem Yakup (as) kadar müşfik olmanız için sizi ikna etmeye yeter de artar bile...
SENAİ DEMİRCİ