Kadın | Konular | Kitaplık | İletişim

Çocuğunuzu siz büyütmezseniz başkaları büyütüyor…

Bundan çok değil on yıl kadar önce 10-14 yaşlarındaki kız çocuklarının nasıl giyindiklerini hatırlıyor musunuz…? Genellikle cicili bicili tokaları, fırfırlı etekleri olurdu… kılık kıyafetlerinden henüz çocuk olduklarını anlardık… onları tanımakta ve yaşlarını algılamakta hiç mi hiç zorluk çekmezdik. Yetişkin giysilerinin aksine, giysi biçimleri onların masumiyetini ve yapısal büyümemişliklerini sembolize ederdi.

Özel günleri olduğunda – mezuniyet gibi, yakın bir akrabalarının düğünü gibi- en şirin giysiler kız çocuklarınınki olurdu. Çıtı pıtı genç kızlar veya henüz çocukluktan kurtulamamış tavırlar hep devredeydi.

…düğünlerde veya eğlencelerde sahneye çıkıp oynadıklarında sevimli görünürlerdi. Yaptıkları figürler, çevreyi eğlendirip, yüzlerde gülücük oluşturmaktan öteye gitmezdi. Onlara her bakışımızda içimizdeki çocuğu görmüş gibi olurduk… “ahhh ahhh…şimdi onların yerinde olmak vardı…!” dercesine iç çekiştirirdik…

Bugün…? Yani günümüzde…?

Kız çocuklarının kılık kıyafetleri değişti. Farklılaşan giyim trendleri en fazla küçük kız çocuklarımızı vurdu… fırfırlı etekler, cicili bicili giysilerin yerini, ne kadar korkunç ki, seksi kadın kıyafetleri aldı…

…eteklerin boyları iyice kısaldı öncelikle… hadi kısaldı diyelim… giysiler bedene oturmaya başladı… annelerinin kıyafetlerinin küçük modellerinden öteye gitmemeye başladı. Üzerindeki bluz kadın modeli mi genç kız modeli mi anlaşılamaz oldu… mezuniyet törenlerinde giydikleri giysiler garipleşti…!! ablalarının, annelerinin yaşına uygun olan gece kıyafetlerinin, boyutça küçültülmüş ama maalesef yaşça uygun hale getirilmemiş modellerini giymeye başladılar… son derece seksi bir nişan kıyafetinin, kendi bedenine göre dikilmiş halini giyinir oldular…

…danslarındaki figürler değişti… şıkıdım şıkıdım oynanan oyunlardan, sahnelerde stipriz yapan ve tüm bedenini seksi bir objeye çeviren dansçılar(!) gibi oynamaya başladılar. Vücutlarına yaptırdıkları sözüm ona dans figürleri, yaşlarının hiç de kaldıramayacağı boyutlara ulaşmaya başladı… sahnede dans mı ediyorlar, yoksa onu bunu kışkırtıcı hareketler mi yapıyorlar belli değil havasına büründü.

…iyi de bu hallere nasıl geldik… geçmişin “masum kız çocuğu” nasıl oldu da “Lolita”ya döndü…?

…Lolita’yı tanıyor musunuz…?

1955’lerde yayımlanan bu romanı okuyanlar bilirler… veya bir dönem beyaz perdeye aktarılmıştı… ve neredeyse lolitayı tanımayan kalmamıştı…

…yayımlandığı dönemde ve filme aktarıldığında epeyce ilgi çeken ve pek çok anlamda spekülasyona neden olan bu kitap (-ki nedense ‘eser’ demek içimden gelmiyor) günümüzün de trendlerini belirlemeye başladı.

…nasıl mı?



Prof. Dr. Kerem Doksat’ın geçtiğimiz günlerde mail attığı bir yazı ilgimi çekti. Uzun zamandan beri hakkında yazı yazmak istediğim bu konuyu sizlerle de paylaşmak istedim sevgili okurlar…

Kerem Hoca’nın kaleminden, bilmeyenler için, bu kitabın özetini geçeyim. Kendi ifadelerimle yazmak istedim ama hocanın üslubu hoşuma gittiği için üzerinde oynama yapmadan, onun dilinden aktarmak istedim sizlere…



“Nabokov 1955’de yayınlanan romanında çok kültürlü, birkaç lisan bilen Humbert adındaki bir akademisyenin ilginç hikâyesini anlatır. Yapayalnız yaşayan bir dul olan Charlotte Haze’nin Amerika’daki evinde bir oda kiralayarak Avrupa’yı terk etmiştir Humbert. Bu göçün altında yatan sebep ise ne ilimdir ne de fendir; Charlotte’nin on iki yaşındaki güzel kızı Dolores Haze’yi tanıdıktan sonra ona vurulmuştur. Zamanla da küçük kızın ismini duygusal bir kısaltma ile Lolita diye anmaya başlar. Esasen, Humbert’in kedini bildi bileli câzibeli ergenlik öncesi çağı kızlara (nimfetler: nymphets) karşı tutkusu olagelmiştir. Kendisi hayatının ergenlik öncesi döneminde iken çocukluk sevgilisini veremden dolayı kaybetmiştir ve oraya takılıp kalmıştır. Dul Charlotte ve Humbert evlenirler; karısına hürmette kusur etmeyen damat gözünü ve aklını küçük kızdan ayıramamaktadır aslında. Bir süre sonra Humbert’in günlüğünü ele geçiren Charlotte okudukları karşısında donakalır! Kocasının aslında küçük kızına âşık olduğunu ve kendisine karşı bir şey hissetmediğini öğrenen kadıncağız beyninden vurulmuşa döner. Kızını ondan kaçırarak kurtarmaya çalışır ama Humbert sonunda Lolita’yı bulur ve aralarındaki ilişki sürer ve pek çok hazin olay yaşanır…”



Günümüzde sokaklarda “küçük kadınlar” şeklinde dolaşan kızlar görmeye başladık. Kadınsı hareketler, kadınsı giyimler, kadınsı tavırlar, kadınsı konuşmalar, kadınsı çekicilikler… vs. Eskiden 11-15 yaşında cicili bicili kıyafetlerle gördüğümüz kız çocukları, artık 30-40 yaşındaki seksi kadınlar gibi giyinmeye, yürümeye başladılar. Özellikle lüks semtlerde dolaşan, yaşının gerektirdiği davranış kalıplarının çok dışında hareketler sergileyen bu kızlar, maalesef onların çaresizliğini dört gözle bekleyen 30-40’lı yaşlardaki kötü niyetli erkeklerin tuzağına düşmeye başladılar.

Kısacası “Lolita Sendromu” diye bir şey ortaya çıktı sevgili okurlar…!

Ne izlediğimiz önemlidir… çocuklarımıza ne izlettiğimiz önemlidir… ne kadar korkunç ki sanat adına(!) yazılan kitaplar veya çevrilen filmler, zaman içinde sistematik olarak toplumun ahlaki yaşam şekillerinde yozlaşmalara ve olumsuz noktalara doğru sapmalara yol açıyor.

Lolita öyle hayatımıza girdi ki, genç bir manken ortaya çıksa, bu kelimeyi duymaya başlıyoruz…!

…“lolita manken falanca…”

…işin garip olan tarafı o manken de bu lakaba bayılıyor… halinden çok memnun görünüyor…

“…Yahuuu insan bir düşünür…!” kim bu lolita…?? ben kiminle özdeşleştiriliyorum diye… üvey babası tarafından göz konulan ve küçükcük yaşına rağmen seks objesi haline getirilen ve onun –yaşından dolayı henüz gelişmemiş- seksüel yanlarından istifade edilmeye çalışılan bir küçük kız…!

…kişi olarak algılanmayan… kişi olarak değer görmeyen… kişilik özellikleriyle ilgilenilmeyen… kişilik yapısı umursanmayan… cinsel bir nesne… metaa… obje… seks objesi… bunların ötesinde hiçbir şey değil… sadece beden imgesi olarak algılanan varlık…!

…seviniyor manken kızlarımız… ya da kendisine lolita denilenler… lolitanın ne olduğunu bile bilmeden… “Siz bana ne demek istiyorsunuz… ben bir kişiyim… kişiliğim… varlığım… var olduğum ve insan olduğum için değerliyim… insani vasıflarımla hayattayım…” diyemeden…!



Lolita sendromu neredeyse hızla yayılmaya başladı sevgili anne-babalar… çocukluktan hızla sıyrılıp, cinsel ögelerin hızla algılanmaya başlandığı ve beden imgelerini tanımak için ve karşı cinsle paylaşmak için sabırsızlanan bir nesil ortaya çıkmaya başladı. Ruhsal ve biyolojik anlamda gelişmemiş, olgunluk düzeyine erişmemiş çocuklarımız, ruhsal bünyelerinin kaldıramayacağı bir hızla cinsel süreçler yaşamaya başladılar. Ortaokul, lise bir düzeyinde genç kızlar olmadık şeyler yaşıyorlar…

Yollarda, sokaklarda aşırı giysilerle dolaşmaya başlayan “minik kızlarımız” yaşlarına uygun olmayan aşırı cinsel deneyimler yaşamaya da başladı maalesef. Ebeveynler olarak dikkatli olmalısınız.

…Vaktinden çok önce cinsellikle, sapkınlıklarla ve akabinde sigarayla, alkolle tanışıyorlar. Bazılarında buna bir de uyuşturucu, uyarıcı maddeler ekleniyor. Tabii ki ciddi trajediler de bunu takip ediyor.

Medya her eve girdi… dünyada olup bitenler çocuklarımızın gözünün önünde… sansürsüz ve agresifçe! Vaktinden önce büyümek için onları âdeta kamçılayan bir reklâm ve özendirme bombardımanı var. Bebek bezi reklâmlarında bile erotik temalar kullanılır oldu. Para-merkezli dünya görüşü her yere hâkim oldu.

Çocuklar çocukluklarını yaşamalı… gençler gençliklerini… her şeyin bir yaşı ve zamanı var… vaktinden önce yaşanan ve kamçılanan her yanlışlık, evlatlarımızın ruh sağlığını bozuyor… aman dikkat…!



Madonna’nın ciddi bir haber kanalında okuduğum röportajında kendimi çok kötü hissetmiştim. Müzik kanalları vasıtasıyla evlerimize giren (-gerçi bizim eve giremiyor çok şükür J), kıyafetleriyle ve sahnede yaptığı erotik danslarıyla toplumumuzun ahlaki yapısını, ruhsal dengeler açısından, son derece olumsuz yerlere taşıyan bu kadın, 9-10 yaşına gelen kızına daha hiç televizyon izletmediğini söylüyordu. Kızının eğitimiyle yakından ilgilendiğini, aynı anda 7 veya 8 dil öğrenmesi için önemli hocalardan ders aldırdığını, internet başına oturtmadığını, oturursa bile kendisinin kontrolünde ve uygunsuz sitelere girmeden sadece bilimsel amaçlarla kullandırdığını uzun uzun anlatıyordu yazıda.

…düşünebiliyor musunuz sevgili okurlar…?? başkalarının çocuklarının hayatını mahveden… dans-müzik gibi en güzel sanat alanını ve dünyanın ortak dili olan bir nesneyi, faaliyeti, erotik/seksi bir malzemeye dönüştüren, dans adına yaptığı gösterilerin bile artık adı değişen ve çok affedersiniz ama yaptıkları dans etmekten çıkıp… neyse daha fazla yazmayayım bu kısmını… hepiniz ortalama biliyorsunuzdur orada dans edilmediğini…!

…evet bu bayan… başkalarının hayatını mahveden ve evlerimize sansürsüzce girebilen bu kadın, kendi öp öz evladını, kendisi gibi tehlikelerden korumak adına televizyon bile izletmiyor…!

…bizdeki anne/babalar da uyuyor… maşallah uyumaya da devam ediyor…!



Anne/babalar uyanın… özellikle anneler sizler uyanın… çocuklarınıza seçtiğiniz giysiler, kız çocukları için uygun giysiler olsun… onları vaktinden önce büyütmenin, kadın gibi giydirmenin bir anlamı yok…! Bugün siz doğru ve yaşına göre giyim mantığını öğretmezseniz, o mantık ruhsal/psikolojik ve biyolojik gelişimlerinde de ortaya çıkar… onlarla güzel zaman geçirin ki, sizinle olmaktan sıkılıp, gidip ekran başında lüzumsuz şeyler izlemesinler…

…unutmayın… çocuğunuzu siz büyütmezseniz başkaları büyütüyor… onlar da büyütürken kendilerine malzeme olacak biçimde şekillendiriyor…!

Sevgiyle kalın…

Mehtap KAYAOĞLU


Kategoriler

- evlilik - Saglik - çocuk - Cocuk Psikolojisi - Duygu ve Düsünce Yazilari - kadın - sağlık - Bebek ve Cocuk Sagligi - SEVGİ - Rasûlüllah - aile - mutluluk - Cocuk Gelisimi - anne - Sevgi - Diyet - çocuk gelişimi - Dekorasyon - Gebelik - hastalik - bebek - diyet - Hastaliklar - evlilik - kanser - Şifalı Bitkiler - erkek - cocuk egitimi - çocuk hastalıkları - Cilt Bakimi - Aşk - Gülay Atasoy - güzellik - Güzellik - Peygamber - kalp - baba - beslenme - hayat - aşk - Kadin Hastaliklari - Mutfak - müslüman - Islam ve Kadin - Senai Demirci - Şiir - tedavi - Alternatif Tib - Mehtap Kayaoğlu - dua

MollaCami.Com