Kadın | Konular | Kitaplık | İletişim
Örnek sevgi
ADIM HÜRMET. Adım gibi inanın çok hürmet görüyorum çocuklarımdan, etrafımdan. Hiçbir şeyim eksik edilmiyor. Ama gelin görün ki, içimde doldurulamayan bir boşluk var. Ne mi diyorsunuz? 15 yıl önce dünyasını değiştiren kocamın boşluğu bu. Kocam İsmet. Yakışıklıydı, çok hareketliydi. Çok iyi hizmet beklerdi. Biraz da sertti. Ama olsun, kocamdı. İkimizde aynı hastalıktan muzdariptik. Ben daha ağırdım ama ilk giden o oldu. “Yaptın yine bana yapacağını” dedim öldüğünde.
“Ölmek bana daha yakın dururken, üstelik ben yatarken sen gidiverdin. Gittin de içi doldurulamaz bir boşlukta, altı çocukla bıraktın beni.
İnan, çocuklarımdan hiç şikâyetim yok. Hepsi üzerime titriyor. Hepsini sensiz evlendirdim. Hepsinin çocuğu var, yani torunlarımız. Sana benzeyenleri var. Sen göremedin hiçbirini. Senin için ziyanı yok ama onlar için ziyan seni görememiş olmaları. Yine de böyle söylerken acaba hata mı ediyorum diyorum. Allah dileseydi yaşatırdı seni ve gösterirdi torunlarına. Ne yapalım ki takdir böyleymiş. Senin erken gitmen gerekiyormuş. Bana da hasret düşmüş. Olsun. Allah başka büyük acılar vermesin. Bende ne zaman sana doğru gelirim bilmiyorum. Ama gelinlik kız gibi o günü heyecanla bekliyorum.
Biliyor musun, sen gidene kadar, yani sen yaşarken, yaşadığımız hiçbir sıkıntıyı kimseye söylemedim. Seni kıskandım, belli edemedim. İçime attım. Seninle kavga ettik, ailemle bile paylaşamadım. Sanırım bütün bu sıkıntılarla kalbim hasta oldu. Bir damarı değişmek zorunda kaldı. Sen gittin. Benim de ağzımın kantarı bozuldu. Şimdilerde anlatıyorum bazı şeyleri… Etrafımda genç evliler var. Kolayca boşanıyorlar. Ben şaşırıyorum. Biz onların anlattıklarının misli misli fazlasını yaşadık da aklımızın ucundan geçmedi ayrılık. Şimdiki gençler çok sabırsız olmuşlar. Sevgi kolay bulunur zannediyorlar. İstedikleri hemen olsun istiyorlar. Hep karşı taraf adım atsın istiyorlar. Özellikle kızlar, hiçbir şeyleri eksik olmasın istiyorlar. Karşılarında gelişmiş, olgunlaşmış bir eş olsun istiyorlar. Ama bilmiyorlar ki, eşler birbirlerini geliştirir, değiştirir, dönüştürür ve olgunlaştırır. Yok yok bu çocukların sabrı yok, sabredecek zamanları yok. Ben o yüzden anlayamıyorum gençleri.
Bak nereden nereye atladım. Hani bana demiştin ya, insan nefsi insana haramı bal, helâli zehir gösterir diye. Bunu hatırladım şimdi. Senin gençken yaptıklarını hatırladım, sonra bu sözünü. Ve sonrasında, harama tevessül etmeyişini. Sen kazanarak gittin inşallah, ben öyle hissediyorum. Acaba beni bekliyor musun? Seni görecek miyim orada? Acaba oraya gelirken kazanan olabilecek miyim? Bunları düşünüyorum. Kodun gittin beni be İsmet, yapılır mıydı bu bana deyip hüzünleniyorum yine.
Sen yanımdayken, ben kendimi güvenli hoş esintili bir sahilde hissederdim. Sanki sahile demir atmış, rüzgârlardan korunmak için bağlanmış bir sandal gibi tatlı tatlı salınır ama dalgalar onu alıp gidemez. Onun gibi biz, seninle sırt sırta elele verip dağ gibi dalgalar üzerimize gelirken ellerimizi bırakmazdık. Dalgalar bizi ayıramazdı. Kendimi çok güçlü hissederdim. Sanırım sende öyle. Bazen bir heves dalgası seni alır götürürdü ama sen o güvenli sahilimize, evimize geri dönerdin. Başımıza yıkılmasın çatısı, altında çocuklarımız, biz ve hayallerimiz kalmasın diye çok dua ederdik beraberce. Allah’a şükür, hep dalgalara karşı birlikte omuz omuza verdik de, dalgalar bizi alıp götürmedi. Şimdi öyle mi İsmet? Bir bakıyorum etrafa ve evliliklere küçücük bir dalgayla dağılıveriliyorlar. Ne oldu bu insanlara da birlik olup dayanamıyorlar musibet dalgalarına? Yoksa birbirlerini sevmiyorlar mı? Bilmiyorum İsmet, bilmiyorum. Benim son zamanlarda ağzımın kantarının bozulması gibi insanların da sabır taşı çoktan çatlamış. Hoşgörü, birbirini idare etme ve geliştirme kantarlarının topuzu ise hepten kaçmış. Yerlerini ne mi almış? Anlayabilsem, bir anlayabilsem.
İsmet’im, kocam, sevgilim şimdi yanımda yoksun sen. Ben dünya şehrinde, sen ise ahiret şehrindesin. Gelmeye az kaldı, bunu hissediyorum. Sen yoksun, sahilimi dev dalgalar dövmede. Sen yanımda değilsin, elin elimde değil; alıp gidiverecekmiş gibi dalgalar beni, korkuyorum İsmet. Sen gittin, dünya üzerime çöktü sandım. Sen gittin, çatım uçuverdi. Çok şükür Rabbim sekine verdi kalbime, evlatlarımı yalnız bırakmadı. Gel gör ki seni çok özledim. Seni çok severdim bilirsin. Hâlâ çok seviyorum, çok özlüyorum. Bilmem ki sen de özler misin? Hâlâ beni sever misin?
Yaşlılık işte. Sana bu yazdıklarımı gönderemeyeceğimi biliyorum. Ama biliyor musun, ben kendime yazdım bütün bunları. Seni ne kadar sevdiğimi hatırlamaya ihtiyacım vardı. Çok şükür yazmak bana şifa oldu.
Ümitle dua ediyorum. Evlenirken söz verdiğin gibi dünyada eş idik. İnşaallah ahirette de eş oluruz. İnşaallah senin gibi, ben de güzel bir hâl ile yanına gelirim. Yine birbirimizi severiz. İsmet, bana ne güzel notlar yazardın. Geçen gün birisi elime geçti: “Kaşlarının yayına asılıp salınsam uçurumlara, gözlerinin kuyusunda bir kervan bulur mu beni?”
Sen bana sormuştun bunu. Şimdi ben sana soruyorum, acaba ölüm meleğiyle salınsam gelsem sana doğru, kervan bulur musun beni o yollarda, kuyularda?
Sevgi ve özlemle, buluşmak ümidi ile.
Her zaman İsmet’in Hürmet’i.”
SENAİ DEMİRCİ