Kadın | Konular | Kitaplık | İletişim

Cennet anaların ayakları altındadır

"Anne girdin düşüme./ Yorganın olsun duam;/ mezarında üşüme." (N.F.Kısakürek)
Annenin çocuğuna karşı şefkat duygusu daha o bedenine düştüğü andan itibaren başlar. Artık anne onun için yer, içer ve uyur. Canına can katılmıştır ve taşıdığı emaneti birken iki olmuştur.

Bebek dünyaya geldikten sonra ise artık tüm kaygıları, endişeleri, sevinç ve hüznü onun üzerinden olur. Artık iki kez korkar, iki kez umutlanır, iki kez hayal kurar, iki kez endişelenir. Hayata dair tüm planları, bakış açısı çocukları üzerinden şekillenir. Çocuk sayısına göre katlanır.

Yıllarca onlarla hastalanır, iyileşir, sevinir, üzülür. Klasik birer söylem gibi gelen bu duyguları bir annenin nasıl içselleştirdiğini de yine ancak "anne" bilir. Bebeği ile birlikte ateşlerde yanmayı, o yedikçe doymayı, o güldükçe mutlu olmayı, onun gözlerindeki mutlulukla dünyanın hazinesine bedel haz duymayı...

Bedel gerektirir, emek gerektirir, çile gerektirir... O yüzdendir ki "Cennet anaların ayakları altındadır."
Hiç büyümez anne için çocukları; hiç beceremez, hiç kendisine dikkat edemez. O hep çocuktur. O hep ilgi ve yardıma muhtaç...
Bir anne için evladının ne yaşı, ne mevkisi onu kendi "bebeği", "kuzusu" olmaktan azad kılmaz. Devlet başkanı da olsa ülke yöneten, dinî bir lider de olsa cemaatlere hitap eden mesleği, ünvanı, kariyeri hiç fark etmez; "evlattır" o, "ciğerpare"dir ve hep anneye muhtaçtır.

Babamıza karşı olan mesafeli duruşumuzun yanında, annemize karşı olan samimiyetimizden aldığımız cesaretle en çok ona yüklenir, en çok ona naz yapar, en çok onu kırar ve gücendiririz. Hayatta iken en fazla kırıp, incittiğimiz ve maalesef kaybetmeden önce de kıymetini bilmediklerimizin başında annemiz gelir.

Ertelediğimiz ziyaretlerimiz, geciken aramalarımız... Bir sesimizi duyurmamız onun için dünyaya bedel iken bu konudaki hayırsızlığımız...
Uzak kalınca, kaybedince farkına vardığımız üzerimizdeki kuşatıcılığı, kol kanat oluşu... Bir atasözü gibi dilimize doladığımız nasihatleri, neden çok sonra anne olmanın getirdiği zorlukların akabinde anladığımız kızgınlıkları, hiç bitmeyen endişesi, hiç tükenmeyen telaşı...

Ve bir hatıra gibi sakladığımız ve zaman zaman "annem yapacaktı ki" diye söze başladığımız çorbasının, pilavının, ekmeğinin unutulmaz tadı.
Yıllar ardı ardına geçtikçe ve aynaya her baktığımızda fark ettiğimiz ne çok annemize benzediğimiz olur. Onun gibi konuşmaya, onun gibi oturmaya başladığımızı anladığımız zamanlar çocuklarımızın bir zamanlar "biz" olduğu, bizim annemiz olmaya başladığımız zamanlardır.

Önceki gün Sevgili Hatice "anne"yi son yolculuğuna uğurlamaya gelen kalabalığa bakarken acabalar geçti içimden. Acaba kaçı ya da kaçımız annemize gereken önemi veriyoruz?
İşte geçip gidiveriyorlar ve kaç yaşında olursak olalım, bir daha anne diyeceğimiz kimse kalmıyor hayatta ve yetimlik çöküyor omuzlarımıza tüm ağırlığıyla.

Her ölüm, her giden geride kalanlara dair yeniden hayatı ve ilişkileri gözden geçirmemizi sağlıyor. Her ölüm ardında bir ibret bırakıp gidiyor. Bir ders, bir nasihat...
Anne ölümleri yüreğimi acıtıyor, bir çocuk yalnızlığıyla annesizlik korkusu çöküyor içime.
Dualar gönderiyorum "giden" tüm annelere.

Demet Tezcan


Kategoriler

- evlilik - Saglik - çocuk - Cocuk Psikolojisi - Duygu ve Düsünce Yazilari - kadın - sağlık - Bebek ve Cocuk Sagligi - SEVGİ - Rasûlüllah - aile - mutluluk - Cocuk Gelisimi - anne - Sevgi - Diyet - çocuk gelişimi - Dekorasyon - Gebelik - hastalik - bebek - diyet - Hastaliklar - evlilik - kanser - Şifalı Bitkiler - erkek - cocuk egitimi - çocuk hastalıkları - Cilt Bakimi - Aşk - Gülay Atasoy - güzellik - Güzellik - Peygamber - kalp - baba - beslenme - hayat - aşk - Kadin Hastaliklari - Mutfak - müslüman - Islam ve Kadin - Senai Demirci - Şiir - tedavi - Alternatif Tib - Mehtap Kayaoğlu - dua

MollaCami.Com